Kocanızdan Boşanıp, Çocuklarınızla Evleneli Kaç Yıl Oldu?

Kadın sessizleşti; erkek gözlerini kaçırmış, boşluğa bakıyordu. Kadın yavaşça “herhalde 10 yıl kadar önce” dedi. Bunu bir evliliğin anne babalık denizinde boğuluşu üzerine acı, ancak bildik bir öykü izledi. Sorun hiçbir zaman su yüzüne çıkmamıştı. Aralarındaki uçurum işte bu yüzden hiç kapanmamıştı.

Yukarıdaki metni dram ağırlıklı bir romandan aldığımı düşünenler varsa yanılıyor. Bu ilginç metnin diyaloğu, bir aile danışmanlığı seansında 2 çocuklu bir anneyle Salvador Minuchin arasında geçiyor. Diyalog sonrasındaki yorum cümleleri de yine Minuchin’e ait. Konumuza geçmeden Minuchin hakkında kısa bir bilgi vermekte fayda olduğunu düşünüyorum.

Salvador Minuchin (1921-2017) Genel Sistemler Yaklaşımı’ndan esinlenerek 1970’li yıllarda Yapısal Aile Sistemleri Kuramı’nı geliştiren Arjantinli bir kuramcı. Aile terapisi ve aile danışmanlığıyla ilgilenen herkesin kitaplarından eğitim, seans videolarından ilham aldığı bir duayen. Minuchin, aileyi bir sistem olarak değerlendirmenin yanı sıra ailenin ebeveyn, çocuk, kardeşler ve akrabalar gibi alt sistemlerden oluşan bir yapı olduğunu da vurguluyor. Sağlıklı aile tanımına karşılık gelen işlevsel aile kavramınında bu alt sistemler arasında var olan -daha doğrusu varolması gereken- ‘sınırlar’la hayat bulabileceğini savunuyor. Özellikle yapısal aile sistemleri kuramının temel esaslarından birinin ebeveyn alt sistemiyle çocuk alt sisteminin uygun bir biçimde birbirinden ayrılması gerektiğini vurguluyor.

Kurama ait bu tanımlamalar biraz kafa karıştırıcı gibi gelebilir. Ama bunun pratik yaşamda nelere karşılık gelebileceğini yine Minuchin’in ‘çocuklarıyla evli olmak’ metaforunun aydınlattığı zihinlerimizi yoklayarak bulmaya çalışalım isterseniz. Bunu yaparken çok yorulmayacağımızdan eminim, çünkü toplumumuzda gerçekleşen –belki son kuşak evlilikler hariç- evliliklerdeki, evlilik-çocuk ilişkisine baktığımızda ilk çocukların çoğunlukla ‘ilk gece mahsulü’ olduklarını görürüz. “Evlendik ve çocuğumuz oldu!” hiç de yabancı olmadığımız bir ifadedir. Buna bir de “tek çocuk şımarık olur”, “bu yavruya bir kardeş lazım! Yapın, birlikte büyüsünler” gibi dış sesleri ekleyin ve tekrar bir düşünün. Acaba evlenip birbirlerini karı-koca olarak deneyimleme fırsatı bulduktan, karı-koca olmayı başardıktan sonra çocuk sahibi olan kaç çift tanıyorsunuz? Ya da böyle bir ailenin çocuğu olarak mı dünyaya geldiniz? Amcalar, dayılar, halalar, teyzeler? Onların evliliklerinde durum nasıl?

Bu soruları soruyorum ama tabii ki, çocuklarıyla evli olma durumunun tek hazırlayıcısı, tek sebebi erken çocuk sahibi olmak değil. Erken çocuk sahibi olup da ilişki sınırlarını karşılıklı olarak koruyup sağlıklı evlilikler sürdüren çiftler tabii ki mevcut ve sayısı da oldukça fazla. Vurgulamak istediğim, bu tip bir sorunun bizim toplumsal algımızdan da fazlaca beslendiği gerçeği. İster evliligin ilk yıllarında ister ilerleyen yıllarında çocuk sahibi olsun, evlilikte beklentilerinin gerçekleşmediğini gören/düşünen eşlerden biri özellikle kadın, biraz da ‘annelik içgüdüsü’ destekli ve yaşadığı kaygıyı minimize edebilmek için farketmeden çocuk ya da çocuklarıyla olan ilişkisini kocasıyla olan ilişkisi aleyhine sağlıksız bir biçimde geliştirirebiliyor.

Masum gibi görünen, hatta yüceltilerek yeniden anlamlandırılan bu durumun sonuçları hiç de masum olmuyor. Bundan sadece pabucu dama atılıp, salondaki 3’lü kanepeye mahkum olan baba’zarar görmüyor. Başta cinsellik olmak üzere eş alt sisteminin olmazsa olmaz birçok unsuru erezyona uğruyor. İlk yıllarda etkileri hissedilmese de ilerleyen zaman içerisinde taraflarda depresyon, kronik stres, panik atak gibi bir takım sorunlar ve bunlara eşlik eden baş, boyun, sırt ağrısı gibi psikosomatik rahatsızlıklar görülebiliyor. Ayrıca etkiler ebeveynlerle sınırlı kalmayıp, çocuklarda da, ‘anne baba arasında sessizlik ve dengede tutulan gizli bir ayrılma’ halinin oluşturduğu atmosfer kaynaklı bazı semptomlar görülüp, ‘zapt edilemeyen’, ‘okula uyum problemi yaşayan’, ‘denetlenmesi zor’, ‘kuralsız’ çocuklar ortaya çıkabiliyor.

Bu ve benzeri ‘sinsi problemler’e maruz kalmamak için ‘farkındalık’ oluşturulmasının hayati önem taşıdığını düşünüyorum. Öncelikle evlilik düşüncesinde olan çiftlerin evlilik atölyeleri, evlilik kursları gibi etkinliklere katılım gerçekleştirerek, eş olma, ebeveyn olma, sağlıklı iletişim konularında bilgi sahibi olma çabası göstermelerini önemsiyorum. Bu tip bir tedrisattan geçme fırsatından mahrum olup, gerek bu yazıda bahsettiğimiz gerekse başka sorunlar yaşayan çiftlere de sorunlar daha fazla derinleşmeden profesyonel destek almalarını öneriyorum. Çünkü evlilik ve çift sorunlarının çoğunun ortak özelliği kendilerini çok iyi kamufle ederek, çözüm arayışındaki muhatapları sürekli yanlış mecralara yönlendirmeleridir. Tıpkı bu yazıya konu olan Minuchin’in vakasında olduğu gibi.

Sorun: Zaptedilemeyen bir çocuk

Çözüm: Kocayla yeniden evlenmek!

Yazıyı buraya kadar okuyup, konunun ‘kadın odaklı bir sorun’ olduğunu düşünerek bıyık altından gülen bazı erkekleri görür gibiyim. Onlar biraz sabretsinler! Minuchin’nin soru formundan ilham alarak o erkeklere de pek yakında soracağım: “Eşinizden boşanıp, işinizle evleneli kaç yıl oldu?”