Toplum Ayağa Kalk ve Cevap Ver!

Gün “keser döner sap döner, gün gelir hesap döner” dedikleri gündür sevgili okuyucu. İçinde yaşadığı toplum tarafından yargılanmayanımız ya da yargılandığı hissine kapılmayanımız yoktur diye düşünüyorum. Aranızda “toplumu takmıyorum ki!”diyenler olabilir. Onlar da bu tarafa buyursun lütfen. Bu grubun asil üyeleri onlardır. Toplumsal yargıyı o kadar yoğun hissetmişlerdir ki, en son “takmıyorum” noktasına gelmişlerdir. Onlar her ne kadar takmasalar da “toplum” onlara fazlasıyla takmış durumdadır. Dikkatlice bir bakın çevrenize, “takmayanlar”ile “toplum” ilişkisi ne durumda? O zaman daha net anlarsınız ne demek istediğimi.

Neyse konumuz bu değil. Bugün farklı birşey yapacağız ve bu sefer, biz toplumu yargılayacağız! Ve bu yargılama tıpkı toplumun bize yaptığı gibi “zihinsel bir yargılama” olacak. Müsaade ederseniz bu yargılamayı sizin adınıza yolu bir dönem sosyolojiden geçmiş bir kardeşiniz olarak ben yapmaya çalışacağım. Toplumu yargılarken adil olabilmek adına “biz” yerine “ben” demek zorundayız. Çünkü biz dediğimiz anda küçük ölçekli de olsa bir “toplum” oluruz ve o zaman bir “toplum” olarak diğer bir toplumu yargılıyormuş durumuna düşeriz! Hatta bu “ciddi” bir yargılama olduğu için “ben” de demeyelim. Her şey prosedüre uygun olsun. O yüzden, sosyoloji literatüründe geçtiği gibi “birey” diyelim. Yıllardır toplum tarafından yargılanan birey, bu sefer hakim koltuğunda. Haydi buyrun mahkeme salonuna ve sessizlik lütfen!

Birey: Toplum ayağa kalk ve cevap ver! Önce açık kimlik bilgilerini beyan et!

Toplum: Ben (!) insanın sosyal bir varlık olması sebebiyle ilk insan var olduğu günden bu yana varım. Yani tarihim insanlık tarihi ile aynı. Siz insan tekleri kendi başına yetebilen varlıklar olsanız bana zaten ihtiyaç olmazdı. Sizler birarada yaşamak zorunda olan canlı türlerisiniz. Avcı-toplayıcı olan ilk atalarımdan sonra, tarım toplumu, sanayi toplumu, gibi sizin üretim biçimlerinize göre isim alan atalarım olduğu gibi, yaşam ve düşünce biçimlerine yönelik feodal, geleneksel, modern, post modern gibi isimlerle anılan akrabalarım da mevcut. İş tasnife kaldı mı, doğu, batı, kuzey, güney diye bile tasniflere tabi tutulabiliriz. Tutulabiliriz diyorum çünkü her türlü tasnif durumunda bizlerin ortak olan tek şeyi “toplum” ismimiz. Onun dışında hiçbirimiz birbirimize benzemeyiz. Sanayi toplumu farklıdır, tarım toplumu farklıdır. Siz beni burada yargılıyorsunuz ama, bu adil bir yargılama değil! Benim üstüme yıktığınız suçların birçoğunun benimle alakası yok! Hatta asıl suçlu “elini kolunu sallayarak” aranızda dolaşıyor.

Birey: Kimmiş o aramızda dolaşan suçlu? Senden başka kim engelliyor bireyselleşmeyi? Kim engelliyor bireyin özgürlüğünü?

Toplum: “Kültür” efendim! Ama o çok sinsidir. Herşeyi o yapar, benim üzerime yıkar. Geçen gün, ortak bir chat grubumuz var. Orada yazışıyoruz faklı “toplum” arkadaşlarla. İsterseniz o yazışma kayıtlarını da delil olarak mahkemenize sunabilirim. Batı rumuzlu olan üye arkadaş yazmış: bizim buralarda “özgürlük canının her istediğini yapmaktır” diye. Oradan hemen Doğu rumuzlu arkadaş atladı o nasıl özgürlükmüş öyle, bizim buralarda “özgürlük canının her istediğini yapmamaktır” dedi. Sonra Uzak Doğu rumuzlu arkadaş araya girdi, Doğu haklı dedi. Birey canının her istediğini yapmayarak ruhunu özgürleştirdikten sonra ancak özgürlükten bahsedebilir. Kişi özgürlük adına canının her istediğini yaparken, “özgür olduğu hissini veren nesneler” tarafından ruhunun “köleleştirilme” riskiyle nasıl başedebilir ki?” dedi. Bunun üzerine kel kafalı turuncu elbiseli profil resmi olan rumuzsuz arkadaş  “başımıza BU DA mı geldi?” diye espri yaptı.

Birey: Ciddi ol, bırak espri yapmayı ayrıca yargılandığını unutma! Devam et sonra ne oldu?

Toplum: Ne olacak efendim, biz sorunun doğu toplumunda mı, batı toplumunda mı olduğunu tartışırken, bir baktık “kültür”rumuzlu kullanıcı çevrimdışı oldu! Bireyselleşme dediğiniz şey de bundan çok farklı değil. İçinde yaşanılan toplumdan hareketle oluşturulan “benlik kurgusu”, bireyin değer yargıları, dünyayı algılama biçimi, tutum ve davranışlarını belirleyen en önemli ve ilk kaynaktır. Bu önemli kaynak kendini hangi toplumsal form üzerinden gerçekleştiriyorsa o formun özelliklerini gösterir. Yani bireyi merkeze alan bir toplum formuyla, toplumu merkeze alan bir toplum formu doğal olarak kendi fertlerine farklı benlik kurgusu oluşturma fırsatı verir. Örneğin, kökeni itibariyle toplumu merkeze alan bir forma daha yakın özellikler gösteren Türk toplumunda sosyal uyumsosyal destek, onay ihtiyacı baskın özelliktedir. Bu baskınlık o toplumda daha çok sayıda “sosyal kaygı” yaşaşan birey oluşumu demektir. Sosyal kaygı yaşayan bireyler için, diğer insanlarda olumlu etki bırakmak, onlarla uyumiçinde yaşamak hat safhada önemli şeylerdir. Halk arasında “elalem ne der?” şeklinde vücut bulan bu durum, sizin bireyselleşememe deyip, suçunu bana yüklediğiniz şeyin yansımalarıdır aslında.

Birey: Yargılama boyunca sana atfedilen bütün suçları “kültür”e attın. Kimdir bu kültür, nemenem bir şeydir?

Toplum: Vallahi efendim. Biz tüm toplumlar kültürü iliklerimize kadar hissederiz. Bizimle içli dışlıdır. Fakat gizemli bir yanı vardır. Hani anlatılmaz yaşanır derler ya, onun gibi bir şey! O yüzden farklı disiplinler tarafından yapılmış o kadar çok tanımı vardır ki kültürün, saymaya kalksak inanın bu yargılama bitmez. Ama en geniş anlamıyla kültürü tanımlamaya çalışan bir kültür sosyoloğundan “genlerimizle geçmeyen her şeydir” şeklinde bir cümle duymuştum. Hatta bir yerde bunu ifade edince bir başka uzman “eksik bu tanım” dedi. Neymiş dedim, epigenetik diye bir alt dal var, kültürün de genler aracılığıyla kodlanarak, gelecek nesillere aktarıldığını tespit eden çalışmalar yapıyorlar dedi. Buradan anladığım kadarıyla, önceleri genetik özelliklerin kültürel öğeleri belirlediği düşünülürken, şimdilerde ilişkinin tek yönlü olmadığı kültürün de genetik özelliklere etki yaptığı bilim insanlarının ifadelerinde yer almaya başlamış.

Birey: Nasıl Yani? Bir örnek verebilir misin?

Toplum: Epigenetik bir örnek olup olmadığından emin değilim ama bir örnek verebilirim. Doğum mesela. Doğum tamamen biyolojik bir olaydır. Ama yapılan kültür araştırmaları Latin Amerikalı kadınların doğum esnasında, Kuzey Avrupalı kadınlara oranla daha fazla çığlık attıklarını, daha sesli doğumlar gerçekleştirdiklerini göstermektedir. Kültür, doğum gibi biyolojik bir durumda bile bu farka sebebiyet veriyorsa, gerisini varın siz düşünün.

Birey: Yaz kızım  gereği düşünüldü. Yapılan yargılama sonucunda “Toplum”un tutuksuz yargılanma halinin devam etmesine, birçok suçu birlikte işledikleri kanaati oluşan “kültür”e mahkeme tebligatı çıkarılmasına, gelmezse kolluk kuvvetiyle zorla getirilmesine, “kültür”ün de hazır bulunduğu ikinci bir mahkemenin en kısa sürede yapılmasına karar verilmiştir. 05 Eylül 2018