Kaktüsgiller familyasından bir kaktüs türü olan Opuntia, yani bizdeki ismiyle, kaynana dili gerçekten ilginç bir bitki. Anavatanı Güney Amerika olan ve uzunca bir süre dünyanın kurak ve yarı kurak bölgelerinde tarım ekonomisine katkı sağlamak amacıyla evcilleşitirilmiş / ıslah edilmiş bir tür. Kaktüslerin uçlarında yetişen kırmızı, sarı, mor renkli meyveleri, dünyanın birçok ülkesinde ‘binbir derde deva’ etiketiyle satılırken bizim ülkemizde, kaynanalara yapmış olduğu “atıf” sebebiyle özellikle gelinler tarafından sevilen bir süs bitkisi olmanın ötesine geçememiş maalesef. Özellikle Meksika kültüründe önemli bir yeri olan kaynana dili meyveleri, gıda olarak tüketilmenin yanında, tıp ve kozmetikte yaygın bir kullanım alanına sahip. Kanser riskini azaltmaktan tutunda, antioksidan özelliğine, kan şekeri düzenlemekten, cilt ve saçlara fayda sağlamaya, afrodizyak ürün olmaktan, kilo vermeye varıncaya kadar onlarca faydası olan bu ürünü -şakayla karışık- sırf ‘üsluba’ takılıp ıskalamışız galiba.

Bir bitki ismini latinceden dilimize çevirirken, gösterdiğimiz bu tavrın ‘malumun ilanı’ mı, ‘zeka kokan bir gönderme’ mi yoksa ‘büyük bir haksızlık’ mı olduğu kararını herkesin kendisine bırakıyorum. Mizah yetenekleri güçlü bir grup gelinin önerip, toplumun, ‘oy birliğiyle’ olmasa bile ‘oy çokluğuyla’ kabul ettiği ‘kaynana dili’ isminden hareketle önemli olduğunu düşündüğüm bir konuya değinmek istiyorum.
Bir seminer hazırlığı kapsamında ‘aile içi etkili iletişim’ konusu üzerinde kaynak taraması yaparken ‘sen dili’ özelliklerinin, ‘kaynana dili’ özellikleriyle olan yakınlıkları dikkatimi çekti. Parantez açıp belirteyim: kaynana dili’ni ‘isim babası gelinlerin’kullandığı gibi mecaz kullanmıyorum. Latincesi Opuntia olan bitkiyi kastederek kullanıyorum. İnciten, can yakan, acıtan, batan, kanatan, sorun çıkartan, tehlikeli özellikler… Bunların hepsi ve daha fazlası aynı zamanda ‘sen dili’nin de özellikleri! Hatta -şaka gibi- Opontia’nın yani Kaynana dili’nin üzerinde bulunan büyük dikenler değil de, ince küçük dikenler daha tehlikeliymiş.

Sen dili: Öznesi ‘sen’, yani iletişimde muhatabımız olan kişiye yönelik bir dildir. Davranışı değil, kişiyi / kişiliği hedef alır. Yaralayıcıdır. Kişiliği hedef aldığı için karşı tarafı saldırıya, en hafifi savunmaya sevk eder. Örneğin: “Sen çok tembel bir insansın, sorumluluklarını yerine getirmiyorsun!”
Ben dili: Öznesi ‘ben’ olan yani iletişimde kendi duruşumuzu va bakış açımızı ifade eden bir dildir. Kişiyi / kişiliği değil davranışı hedef aldığı için muhatabımızı davranışı üzerinde düşünmeye sevk eder. Saldırgan değildir. Örneğin: “Çalışma konusundaki yaklaşımın beni üzüyor, ihtiyaçlarımızı düşündükçe kaygılanıyorum!”
Karşılaştıralım: birinci cümle yani ‘sen dili’ kullanılan cümle suçlayıcıdır. Konu, bir sonuç alınması mümkün olmayan, sen-ben çatışmasına döner. Muhatap ifadenin davranışını değil kendisini hedef aldığını düşünür / hisseder. Karşısında kendisine saldıran biri vardır. Yaptığı davranış üzerine düşünmez. Öfke ile karşılık verir.
İkinci cümle yani ‘ben dili’ kullanan cümle karşısındaki kişiyi değil, kişinin kendisine karşı yaptığı davranışa yöneliktir. Muhatabını davranışı üzerinde düşünmeye sevk eder. Davranışının karşı tarafta oluşturduğu yıkıcı duygunun ne olduğunu anlama / bilme fırsatı bulur. İletişimin birinci hedefi iletişim kanallarını açık tutmaya yönelik olduğundan, bilinçli kullanılmış bir ben dili, konunun analiz edilerek çözümüne yönelik bir ortam hazırlamaya katkı sağlar.
Bu örnekten yola çıkarak ‘ben dili’nin sadece karşımızdakini öfkelendirmemeye yönelik cümleler öğrenme olarak algılamak doğru bir yaklaşım değildir. Ben dili öncelikle kişinin kendi duygu ve düşüncelerinin farkına varması ve onları tanımasıyla zemini oluşturulabilecek bir uygulamadır. Ben dili; kişinin maruz kaldığı bir davranış karşısında, kendi iç dünyasında oluşan duygunun ne olduğununu fark edebilmesi ve sonra bunu doğru bir biçimde, çözüm veya telafisinin ipuçlarıyla birlikte karşı tarafa aktarma becerisidir.

Sen dili; ‘hiçbir zaman’, ‘her zaman’, ‘hep’, ‘hiç’ gibi genellemeler yapar ve iletişimi ‘odaksız’ bir boyuta sokar. O an yapılan bir davranışı değil, o davranışı gerçekleştiren kişiyi hem geçmişe dönük hem de genelleyerek suçlar, yargılar ve infaz eder. Soruna odaklıdır.
Ben dili; odağına sadece o an ve orada olanı alır. Sorunu bilhassa genellemelerden uzaklaştırarak, özelleştirir. Olaya duygu boyutu katar ve empatiye zemin hazırlar. Amacı üzüm yemek olup, bağcıyla bir sorunu yoktur. Çözüm odaklıdır.
“Her zaman sözümü kesiyorsun, çok kabasın!” ifadesi genelleyen (her zaman) ve hakaret eden (kabasın) bir sen dili örneğiyken; “Bir şey söylemeye başlayıp da sözün sonunu bir türlü getiremediğim zaman çok rahatsız oluyorum” ifadesi, o an, orada var olan sorunu (söz kesme) kendisinde yarattığı duyguyla (rahatsızlık) birlikte muhatabına aktaran iyi bir ben dili örneğidir.
Görüldüğü gibi ben dili; bireyin karşılaştığı durum ve davranışlar karşısında kendi duygu ve düşüncelerini açıklama yoluna giderek hem kendi mesajını vermeyi başardığı hem de muhatabını incitip, öfkelendirmediği sağlıklı bir iletişim yöntemidir. Evlilik ilişkileri başta olmak üzere tüm ilişkilerde iletişim kalitesini oldukça yükseltecek bir içeriğe sahip olan ben dili kullanımı, çocuklarla iletişimde de oldukça önemli bir yere sahiptir..
Yaptığı davranış karşısında kendisiyle ben dili aracılığıyla konuşulan çocuk, yaptığı davranışın karşı tarafta ne gibi bir etki bıraktığının kavrama fırsatı bulacaktır. Bu çocuğun zengin bir duygu dünyası oluşturmasına, benlik saygısının artmasına sebep olacaktır. Anne ya da babasına; “Bana niye öfkelendiğini anlamadım ki?” diyen gözlerle bakan bir çocukla, “ben hatırlatmadan, dersini bitirmiş olman çok hoşuma gitti” ifadesine muhatap olan çocuğun, farklı ruhsal ve zihinsel bir gelişim sergileyecekleri su götürmez bir gerçektir.
‘Ödevini yap!’, ‘Dişini fırçala!’, ‘Kapat o bilgisayarı!’, ‘Erken yat!’, ‘Yemeğini bitir!’, ‘Ellerini yıka!’ gibi emir cümlesi destekli sen dili ifadeleri, bu ifadelere maruz kalan çocuğun zihninde ‘ben sevilmiyorum’ düşüncesi oluşturabilir. Bu tarz düşünceler çocukların benlik saygısı gelişimine ve özgüven oluşumuna olumsuz etki yapabilir. Bunun yerine kullanılacak; “sağlıklı dişlere sahip olmak için gösterdiğin çaba beni mutlu ediyor”, “yarın uyuklar vaziyette seni servise bindirmek hiç hoşuma gitmiyor”, “ellerini yıkayarak kardeşine güzel örnek oluşunla gurur duyuyorum” gibi, ben dili ifadeleri çocukları olumlu davranış geliştirme konusunda çok daha fazla motive edecektir.
Ben dilinin çocuklar üzerindeki etkilerinden de bahsettikden sonra, yazıyı nasıl sonlandırabileceğime yönelik bir kurgu yapmaya başlarken, konuyu ele alış biçim ve üslubumdan dolayı bir grup kaynananın tepkisini alabileceğim fikri aklıma takıldı. Bu hiç de hoş birşey değil tabii, ama ben ne yapabilirim ki? Ne “Opuntia” denilen bitkinin üzerine o dikenleri ben koydum ne de o bitkinin Türkçe ismini. Buna rağmen, kızacak kaynanalar varsa; gitsin önce evinin en güzel yerine ‘kaynana dili’ni koyup, her ziyaretlerinde “Anneciğim çiçeğim nasıl?” diyen gelinlerine kızsınlar! Ona karışamam. Kızarlarsa kızsınlar! Ama her zaman kullandıkları dil yerine ‘ben dili’ kullanmayı seçerlerse, hem kendilerinin hem de gelinlerinin, sarı, kırmızı, mor renkli kaynana dili meyveleri gibi tadından yenmez hale geleceklerini de bilsinler!