İp mi Kısa, Kuyu mu Derin?

Yıllar önce okuduğum Konfiçyus’a ait bu ifadeyi zihin haritamın önemli bir motifi olarak hafızamda tutuyordum. Geçen gün aynı ifadeyle yeniden karşılaşınca daha önce algıladığımdan çok farklı bir biçimde, farklı bir derinlikte deneyimlediğimi hissettim. Zihnim refleksif bir biçimde bugünden geçmişe doğru bir tarama yaptı. Bu tarama esnasında ellili yaşlardan önceki son durağına eylül ayının ilk haftasında varacak olan yarım asırlık ömrümde, yaşadıklarım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Bu filmde yakaladığım her önemli olay için kendi kendime bu ilginç soruyu sordum: ip mi kısaydı, kuyu mu derindi?

Cevapları bende saklı kalmak kaydıyla onlarca soruyu ip mi kısaydı, kuyu mu derindi şeklinde cevaplarken, aslında bu ikili ayrıma aynı kişinin farklı zaman ve durumlarda her iki cevabı da verebileceği olasılığını düşündüm. Ama yazının konusu bu değil. Bu yazının konusu bu iki cevabın aslında iki farklı insan modeline işaret ettiği düşüncesini sizlerle paylaşmak. Bunu yaparken iki farklı insan modeline ait uzun uzun kişilik tahlilleri yapmak yerine çevremizden (belki de kendimizden) aşina olduğumuz bir takım ifadeleri iki grup halinde sıralayacağım.

Birinci grup:

“Babam, bir işçi maaşıyla, benimle birlikte iki kardeşimi nasıl okuttu, bugün bile anlamış değilim”

“Tam burslu olarak yurtdışında master yapıp, dil sorununu da kökten çözdüm”

“Biz bu şirketi, Osmanbey’deki işhanının en üst katında tek göz odada kurduk”

“Başarımı eşimin desteği ve çocuklarımın sevgisine borçluyum”

“Sanki görünmez bir ‘el’ uzanmış gibiydi hayatıma”

“Ben hayatta hep ‘şanslı’ olduğuma inandım”

İkinci grup:

“Zengin bir ailenin çocuğu olsaydım, şimdi kimbilir nerelerde olurdum?”

“Yurt dışında master fırsatım olmadı. O yüzden kariyerimi yarım bıraktım”

“Benim hayatımda ne o kadar çok param ne de devlette tanıdığım oldu”

“Erken yaşta evlenince, üstüne bir de üç çocuk, en fazla bu kadar oluyor”

“Bizim elimizden bi tutan olmadı ki”

“Millette çirkin şansı var kızım”

Bu ifadelerin tamamına baktığımızda ortak özelliklerinin, yaşama dair, evlilik, öğrenim hayatı, iş / kariyer başarısı, dünya görüşü, yaşam felsefesi, hayatı okuma biçimi gibi konularda, kişilerin kendileri ve durumları hakkında yaptığı subjektif açıklamalar ve ifadeler olduğunu görürüz. Ortak olmayan özellikleri ise: birinci gruptakilerin, “ip kısa”, ikinci gruptakilerin ise “kuyu derin” demeleridir.

İp kısa diyenler, karşılaştıkları her durumda, kendi potansiyellerini kontrol edip, onların geliştirilip geliştirilemeyeceklerine odaklanabilen tiplerdir. Onları kuyunun derinliği ilgilendirmez. Farklı ve esnek bakış açılarına sahip oldukları kadar, bulundukları yer ve konumla göbek bağları oldukça zayıftır. Rahatlıkla kendilerini kuyunun dibine yaklaştırabileceğine inandıkları pozisyonu alma cesareti gösterebilirler. Yüksek motivasyon kabiliyetleri vardır. İçgörü geliştirmişlerdir. Özgüven kavramları sadece neler yapabilecekleriyle sınırlı olmayıp, neler yapamayacaklarını da kapsar genişliktedir. Küçük fırsatlardan aldıkları deneyimleri, büyük fırsatlar için kullanmak gibi bir yaklaşım geliştirmişlerdir. Sosyal becerileri yüksek, duygusal zekaları fazladır. Konfiçyüs örneğindeki kuyu derinliğinin kendi etki / yetki / sorumluluk alanları dışında kaldığını bilip, onunla ilgili enerji sarfetmeyi kendilerine ‘zul’ görürler.

Kuyu derin diyenler, potansiyel / istidat / cevher gibi kelimelerle aralarına mesafe koymuş tiplerdir. Aile ya da sosyal çevreden kazanılmış  ‘ögrenilmiş çaresizlik’ hallerinden kaynaklanan olumsuz duyguları bertaraf etmek için kullandıkları savunma mekanizmaları zaman içinde tüm yaşamlarını belirleyen bir ‘davranış örüntüsü’ haline gelmiş olabilir. Başarısızlık sebeplerini hep kendi dışında aramayı ata sporu haline getirmiş bu tiplerin hayvan sevgileri ulaşamadıkları ciğere ‘murdar’ diyen kedi ile sınırlı olabilir. Kendi doğrularının olduğunu bilirler ama “doğrunun binbir yüzü olduğunu”bilmezler. Özgüvensizlikleri sebebiyle elde ettikleri mevkiyi kaybetmekten korkup, bu yönde davranış geliştirebilirler. Kendi kendileri ile tanışma fırsatı bulup dost olmayı beceremedikleri için başkaları ile yüzeysel tanışmaların dışında ilişki kuramazlar yani sosyal becerileri zayıf, duygusal zekaları kıttır. Hasbelkader elde ettikleri başarıları pamuklara sarıp ihtiyaç duydukları her an kullanmak üzere yanlarında taşırlar. Topraktan yaratılmış olmamıza bir gönderme midir bilinmez ama çok üstlerine gidilirse hemen “çamurlaşabilirler”!

Ben üzerime düşeni yapıp iki farklı durumu anlatmaya çalıştım. Siz bırakın  yazının başında benim kendi kendime sorduğum “ip mi kısa kuyu mu derin?” sorularına verdiğim cevabı merak etmeyi! Hem ip kısa diye cevap verdim desem, inanacak mısınız? Şimdi sıra sizde, siz de bir yoklayın yaşamınızı, düşüncelerinizi, duygularınızı. Olabildiğince samimi, olunabildiği kadar objektif. Bu arada savunma kalkanlarınızın düğmelerini ‘off’ konumuna getirmeyi de unutmayın. Çekinmeyin, yabancı yok. Siz size (!) olun ve siz bilin yeter. Sorunun basit gibi görünmesine aldanmayıp hadi sorun bakalım kendinize, sizin hayatınızda; ip mi kısa, kuyu mu derin?