“Ne alakası var ya!” diye cevap verdi genç adam yüzünde oluşan ‘suçüstü’ yakalanmışlık izini eşinden gizleme çabasıyla… Hemen ardından gelen; “‘Peki, ben en son ne dedim?” sorusuna, ‘Peki, ben en son ne dedim?” diye kendince ‘esprili’ bir cevap vererek, durumu kurtaracağını, ortamı yumuşatacağını ve büyük bir ‘cingar’ çıkmasını engelleyeceğini zannetti. Ama olmadı!
Evet, olmaz!
Sağlıklı ilişkilerin, sağlıklı bir iletişimden geçtiği gerçeği ‘sağır sultanın’ bile kulağına gitti ama dinlemeyi beceremediğimizden olsa gerek hala büyük bir çoğunluğun kulağına gitmedi. Bu yazının hedef kitlesi ağırlıklı olarak ‘dinleme yeteneği’ zayıf olan o çoğunluk diyeceğim ama onu da diyemiyorum. Çünkü biliyorum ki, ‘dinlermiş gibi yapanlar’, yaptıklarının ‘mış gibi’ olduğunu fark etmedikleri için, kendilerine seslenmediğimi düşünüp, üzerlerine bile alınmazlar büyük ihtimalle. Bunun sebebi aslında çok basit: Bu dinlermiş gibi yapan çoğunluk tayfası, (1) zihin okuma, (2) süzgeçten geçirme, (3) yargılama, (4) düşüncelere dalma, (5) konu değiştirme, (6) haklı çıkma çabası ile karşılık verme, (7) karşılaştırma, (8) öğütler verme, (9) ağız dalaşına girme, (10) hemen çözümler üretme gibi her biri dinlemenin önündeki engeller olarak tanımlayabileceğimiz durumu ‘dinleme’ olarak değerlendirme gafleti gösterirler. İşte bu yüzden ve genellikle ‘ne alakası var ya!’ ya da ‘dinlemiyorum da ne yapıyorum?’ gibi tepkiler verirler.

Alın size, ‘dinlemiyorum da ne yapıyorum?’ diyen birine verilebilecek, on maddelik bir cevap listesi. Ama doğruluğundan emin olmadığınız hiçbir bilgiyi -hakkaniyet ölçüsü dışında- kullanmayın lütfen! O yüzden hemen üst paragrafta paylaştığımız bilgiyi bir ‘test’ edin! Dinlemenin önündeki engeller olarak tanımlanan 10 maddelik listeyi önünüze koyun ve iki yönlü bir kontrol için zihninizi yoklayın. Birinci yön; siz bu tip engelleri aşıp dinleme yapan biri misiniz? İkinci yön; iletişim halinde olup da sizi bu engellere takılmadan dinleyen birileri çevrenizde var mı? Bu arada unutmayın bu sadece bir dinleme engelleri tespit testi değil, aynı zamanda ‘samimiyet’ ve ‘içgörü’ testi…
Sonuçlarla ilgili, rahat olabilirsiniz, üzülüp, gerilmeyin sakın! Çalışma yaparken, bu bilgiyi aktardığım insanların arasında kendisiyle ilgili ‘on da on’ diyenler de oldu, ‘yarı yarıya’ diyenler de. ‘Bu kadar olduğumu bilmiyordum’ ve ‘rakam söylemesem olur mu?’ ifadeleriyle de çok karşılaştım. Hepsi çok normal. Bugüne kadar sadece bir kişi: “ben bunların hiçbirini yapmıyorum” dedi. Ben de ‘Narsist Kişilik Bozukluğu’ şüphesi ile bir psikolog arkadaşıma yönlendirdim onu

İşin şakası bir yana, sebebi ne olursa olsun herbirimiz farklı oranlarda da olsa dinlemenin önündeki bu tür engellere takılıyoruz. Çözüm: öncelikle dinleme eyleminin yerine ikame ettiğimiz bu eylemlerin neler olduğu konusunda bir farkındalık geliştirmek. Ve pratik yaşamımızda birini dinlerken ‘eski dinleme alışkanlıklarımız sebebiyle’ zihnimize üşüşen, zihin okuma, yargılama, öğütler verme, konu değiştirme, haklı çıkma çabası gibi yaklaşımlar başta olmak üzere tüm iletişim engellerine “siz bi müsade edin de ben şu muhatabımı ‘can kulağı’ ile bir dinleyeyim”diyebilmek. Ve gün be gün daha iyi bir dinleyici olabilme düşüncesiyle ‘dinleme yeteneği’ni geliştirmeye çalışmak.
Dikkat ettiyseniz, sıklıkla dinleme eylemini ‘yetenek’ kavramı ile birlikte kullanıyor ve dinleme yeteneği olarak ifade ediyorum. Çünkü dinlemenin, odağı yetenek olan tüm diğer eylem biçimleri gibi geliştirilebilir bir yanının olduğuna inanıyorum. Bu yeteneği geliştirmek için çaba sarfetmeyenlerin farklı alanlarda yetenekli olup da yeterli gayreti göstermeyenlerin elde ettiği sonuçlardan farklı sonuçlar elde edemeyeceklerini düşünüyorum.
Geliştirilmeye müsait bir yetenek olarak tanımladığım, dinleme konusuna geçmeden önce hem bu ana kadar yazdıklarımıza hem bundan sonra yazacaklarımıza referans olabilecek bir anektod paylaşmak istiyorum.
Gecenin bir yarısı ısrarla çalan telefonunu -aranan saat sebebiyle- açıp açmama konusunda tereddüt yaşayan psikolog, telefonu açıp, arayan kişinin intihar etmek üzere olduğunu söyleyen bir danışanı olduğunu görünce, cevap vermiş olmanın rahatlığı ve intihar etmek üzere olan danışanını vazgeçirme sorumluluğu ile telefonda konuşmaya başlar. Uzun süren bu telefon görüşmesinden sonra telefonun ucundaki danışanıyla, düşünülen eylemin gerçekleştirilmemesi konusunda hemfikir olurlar ve yarın sabah erkenden görüşmek üzere sözleşerek telefonu kapatırlar. Sabah buluştuklarında psikolog dün yaşananlarla ilgili konuştukları seansın bir yerinde, danışanına intihardan niye vazgeçtiğini sorar. Fakat aldığı cevap psikoloğun tahmin ettiklerinden çok farklıdır: “Gecenin bir yarısı beni dinleyen birilerinin varolduğu bu dünyadan ayrılmak istemedim!”
Olayın, şimdiki cep telefonlarında olduğu gibi arayanın görünmediği, ahizeli telefonlar döneminde geçtiğini düşünecek kadar zekiyseniz, mutlaka ‘aktif dinlemenin’ hayat kurtaran yönünü de gözden kaçırmamışsınızdır.

Dinleme, her şeyden önce ‘anlamanın temel ilkesidir’. Dinleme yeteneği sınırlı olan kişinin anlama yeteneği de sınırlı ve yetersiz olacaktır. Dinleme, yeni ilişkiler kurmak ve var olan ilişkileri sağlıklı olarak sürdürmek için gerekli ve daha önce de ifade ettiğimiz gibi geliştirilmeye müsait bir yetenektir. Dinlemek sorumluluk ve saygı belirtisidir. Dinlemeyen kişiler sıkıcıdır. Dinlememek tehlikelidir. Genelde ve halk arasında konuşma eylemi aktif, dinleme eylemi ise pasif bir eylem olarak tanımlanır ki, bu külliyen yanlış bir yaklaşımdır. Çünkü dinleme eylemi, içinde ‘aktif dinleme’ diye bir cevher taşımaktadır.
Aktif dinleme; hislere cevap vermek, verilen mesaja duyarlı olmak, konuşanın amacını kavramak, polemikten uzak, sadece söylenenleri değil, söylenmek istenenleri de anlamaya yönelik bir dinleme olarak tanımlanabilir. Sadece ruh sağlığı profesyonellerinin değil, insana yardım içeren tüm meslek elemanlarıyla birlikte, iletişimin önemini kavramış herkesin teknikleri hakkında bilgi sahibi olarak iletişim kalitelerini yükseltecek potansiyele sahip bir dinleme biçimidir. İyi uygulanmış bir aktif dinleme, bireylerde olumsuz duygu oluşmasını engellediği gibi, daha önceden oluşmuş olumsuz duyguların şiddetlerinin azalmasına da katkı sağlar.
Dinleme konusunda bilgimin elverdiğince birşeyler paylaşmaya çalıştığım bu yazıda, az kalsın ‘göz kontağı’ kurmanın önemine vurgu yapmayı unutacaktım. Evet ‘göz kontağı’, yani konuşan kişinin gözlerine bakmak önemli bir iletişim kuralıdır. Dinlemenin hatta aktif dinlemenin özeti niteliğinde ‘can kulağıyla dinlemek’diye bir deyim üreten kadim Anadolu kültürünün, mutlaka göz kontağı konusunda da aşkın bir görüş ve yaklaşımı vardır diye düşündüm. İyi ki de düşünmüşüm. Biraz araştırınca öğrendim ki; ecdat bizden çok daha önce fark etmiş, göz kontağının iletişimdeki önemini.
Öyle olmasaydı, “Laf göze anlatılır” derler miydi, öyle olmasaydı, “Lafı göz dinler” diyebilirler miydi?